Fransa’da ikinci tur kazananı şimdiden belli

Saxo Bank Analistlerinden Christopher Dembik 2017 Mayıs ayı analizinde Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerini değerlendirdi. Dembik konuya ilişkin, “2017’de yatırımcılar için temel risk, politik riske çok fazla önem vermeleri. Avusturya, Hollanda ve Fransa’daki seçimlerin de kanıtladığı gibi, bu tür riskler son birkaç ayda piyasalar tarafından genellikle fazla büyütüldü” dedi.

2017’de yatırımcılar için temel risk, politik riske çok fazla önem vermeleridir. Avusturya, Hollanda ve Fransa’daki seçimlerin de kanıtladığı gibi, bu tür riskler son birkaç ayda piyasalar tarafından genellikle fazla büyütüldü.

Saxo Bank Makro Strateji Müdürü Christopher Dembik, 2017 yılında finans dünyasını siyasi gelişmelerin yönlendirdiğini, yatırımcıların politik riske çok önem verdiklerini, bunun da temel bir risk oluşturduğunu belirtti. Fransa Cumhurbaşkanı seçimlerinden çok, Fransa Milletvekili seçimlerinin önemli olduğuna dikkat çeken ünlü analist, öncelikle bu seçimlerin ilk turundan elde edilen beş temel veriyi sıraladı. Dembik’e göre bu beş temel veri şöyle:

“- Brexit ve ABD Başkanlık Seçiminde olanın tersine, Fransa’daki anketler çok güvenilir çıktı. Kullanılan yöntem (kota yöntemi ve yoğun düzeltme kullanımı) örnekleme hatasının büyük ölçüde azalmasını sağladı;

“- Ulusal Cephe (FN) 2015 bölgesel seçimlerinin sonuçlarına göre (%28’e karşı %21,3)oy kaybına uğradı;

“- Onlarca yıldır iki partinin (Sosyalist Parti-PS ve Les Républicains) egemen olduğu bir sistemde Macron, General Charles De Gaulle’ün başarısını tekrarlayarak ülkede üçüncü bir siyasi ana akım kuvvetin ortaya çıkmasını başardı;

“- En Marche partisinin kurucusuna verilen oylar, aynı düzendeki bir önceki seçimlere göre coğrafi bir kırılma yarattı. Çünkü En Marche, Hristiyan demokratların kemikleşmiş olduğu bölgelerde, aynı zamanda Puy-de-Dôme bölgesindeki gibi PS’nin tarihi kalelerinde ve nüfusun büyük bölümünü üst orta sınıfın oluşturduğu büyük şehirlerde de galip geldi;

“- 2017’de yatırımcılar için temel risk, politik riske çok fazla önem vermeleridir. Avusturya, Hollanda ve Fransa’daki seçimlerin de kanıtladığı gibi, bu tür riskler son birkaç ayda piyasalar tarafından genellikle fazla büyütüldü.”

Seçimin galibi

Saxo Bank’ın tanınmış Analisti Christopher Dembik, ikinci tur seçim sonucunun şimdiden belli olduğuna da işaret ederek: “Emmanuel Macron, Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı olacak” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“Şu anda anketler Macron’un FN lideri Marine Le Pen’in %40’ına karşın oyların %60’ını alacağını tahmin ediyor. Kamuoyu anketlerinde Macron’un önde gidişi, oylama yaklaştıkça muhtemelen azalacak. Bu önemli bir nokta ve henüz piyasada fiyatlandırılmadı. Fransız finansal varlıklarını etkileyebilecek ve Fransa’nın tahvil spread’lerini artıracak yeni gerginlikler yaratabilir. Ancak, ana akım partilerin Le Pen karşıtı ittifakları, yeterli sayıda seçmenin tercihlerini kaydırarak En Marche partisinin adayının kazanmasını sağlayacakları anlamına geliyor. Ne var ki, Emmanuel Macron’un alacağı oy oranını Jacques Chirac’ın 2002’de aldığı oylarla kıyaslamak yanlış olur. Çünkü bu arada 2007 ekonomik krizi ve FN tarafından 2011’den beri uygulanan ‘dédiabolisation’ (şeytandan arındırma) stratejisi, FN’nin seçim tabanını önemli ölçüde genişletmesine olanak verdi.”

Dembik Marine Le Pen’in kazanamayacağını ve bunun gerekçesini de analiz etti: “Marine Le Pen cam tavanı kırıp geçemeyecek. Birinci turda 7,7 milyon oy aldıktan sonra, ikinci turda bir araya gelen %81,5 seçmene dayanarak FN’in kazanmak için fazladan 10 milyon oya ihtiyacı olacak, bunun da seçmen davranışları analiz edildiğinde, kesinlikle mümkün olmadığı görülüyor. Sonuçta anketlere dayanarak, çok büyük olasılıkla aşırı sağcı adayın %50 seviyesini geçmek için iki ilâ üç milyon oy açığı olacağını düşünüyorum.”

Fransa Cmhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda tek belirsizliğin sandık başına gitmeyecek şeçmenlerle ilgili olduğuna dikkat çeken ünlü analist bu konuda da şunları söyledi: “Yegâne önemli belirsizlik, %20 ortalamadan daha yüksek olabilecek oy kullanmama oranıyla ilgili. Ancak Marine Le Pen’in Emmanuel Macron’la ciddi anlamda boy ölçüşebilmesi için, tercihlerini karşı cephede birleştiren seçmen oranının tarihte görülmemiş şekilde %50’ye düşmesi gerekir. Böyle bir durumda, Le Pen’in kazanmak için sadece 12 milyon oya ihtiyacı olur. Böyle bir düşüş olası değil, çünkü 1958’den beri görülen en düşük oran 1969’daki %68,85 oldu.”

Esas sorun 11 ve 18 Haziran’da yapılacak milletvekili seçimleri

Fransa’da temel sorunun; 11 ve 18 Haziran Milletvekili seçimlerinden sonra Emmanuel Macron’un reformist programını uygulamak için parlamentoda yeterli çoğunluğu elde edip edemeyeceği olduğunu vurgulayan Saxo Bank Macro Strateji Müdürü Christopher Dembik, milletvekili seçimleri için dört olası senaryo olduğunu söyleyerek analizini noktaladı.

“- Mutlak çoğunluğu kazanması (289 koltuk): Fransa Beşinci Cumhuriyet (1958’de kuruldu) Anayasası’nın ruhuna ve Eylül 2000’de yapılan anayasa reformuna uygun olarak oylamalar, Cumhurbaşkanı için En Marche milletvekilleri, “Macron uyumlu” PS milletvekilleri, UDI (Bağımsızlar ve Demokratlar Birliği) üyeleri ve Alain Juppé destekçilerinden oluşan çoğunluğu sağlar ve söz verilen reformların yapılmasına olanak verir. Macron’la ilgili (ilk turda elde ettiği oy oranında görülmeyen) büyük bir coşku, PS’nin içinde bir patlama ve Les Républicains’de (Merkez Sağ Cumhuriyetçi parti) bir bölünme olduğunu varsayan bu senaryonun olasılığı oldukça düşük görünüyor;

“- Nispi çoğunluğu kazanması: Bu bizim ana senaryomuz. İngiltere Avam Kamarası’nın Fransız karşılığı olan Ulusal Meclis’te mutlak çoğunluğa sahip olmadıkları varsayımıyla, Macron ve hükümeti her yasa için meclisin desteğini elde etmek amacıyla çalışmak zorunda kalacak. Bu inandırıcı bir senaryo. Cumhuriyetçilerin önde gelen isimleri Macron ile çalışma isteklerini açıkladıkları için, politik saflar şimdiden oynak. Bu bağlamda, örneğin Richard Ferrand gibi usta bir müzakereci, bir PS milletvekili ve En Marche Genel Sekreteri’nin Başbakan olarak atanması gerekecek. Bu Beşinci Cumhuriyet tarihinde sıradışı fakat yeni olmayan bir durum olacak. Çünkü Sosyalist Başbakan Michel Rocard da 1988’den 1991’e kadar aynı senaryoyla karşı karşıya kalmıştı. O dönemde tarafsız davranmaları için merkezcilerin ve Komünist Parti milletvekillerinin desteğini elde etmişti. Ayrıca, 49-3 maddesini de büyük ölçüde kullanmıştı. Bu madde, en az 58 milletvekili tarafından teklif edilip en az 289 milletvekili (mutlak çoğunluk) tarafından onaylanmadığı sürece, otomatik olarak kabul edilen kanunlar için hükümetin sorumlu tutulmasına olanak veren, Fransız Anayasasın’da yer alan bir mekanizma. Eğer bu durum gerçekleşirse, hükümetin istifa etmesi gerekiyor ki 1963’ten beri böyle bir şey olmadı. Böylece mutlak çoğunluk olmamasına rağmen; 1988-1991 dönemine CSG’nin (bir sosyal yardım katkısı) yürürlüğe konması, ISF’nin (servet vergisi) yeniden getirilmesi ve 1988’de RPR (Muhafazakâr Parti) ve UDF milletvekillerinin desteğiyle kabul edilmiş olan RMI’nin (iş arama ödeneği) yaratılması gibi önemli reformlar damga vurmuştu. Fransız Anayasası bütün koşullara cevap verecek ve hatta bir hükümetin nispi çoğunlukla reformlar yapabilmesine olanak sağlayacak yeterlilikte, çok iyi tasarlanmıştır. Sonuç olarak, Emmanuel Macron’un reform programını uygulayabilecek bir Cumhurbaşkanı olacağını söylemek yanlış olmayacaktır.

“- Cumhuriyetçi Parti ve/veya UDI ile bir koalisyon hükümeti: Hiç kuşkusuz en akla yakın ikinci senaryo. Bu, 1958’den beri kurulan dördüncü koalisyon hükümeti olacak. Macron, bir «cumhuriyetçi kral» olmaktansa, makul şekilde sınırlanmış yetkilere sahip olan bir cumhurbaşkanı rolünü üstlenecek ve elbette iddialı ekonomik programını devreye sokacak bir konumda olmayacaktır. Birkaç alanda (savunma ve dış politika) yetkisi olacak, ama iç politikalarla ilgili daha ikincil bir rol üstlenecektir.

“- Ulusal Meclisin Balkanlaştırılması: Bu, ilk turun akşamı gündeme getirilen en kötü senaryo, fakat gerçekleşme olasılığı yok. Dört cumhurbaşkanı adayının elde ettiği puanlar (her birisi yaklaşık %20) eşit büyüklükte dört parlamento grubu ortaya çıkacağını, bunun da Dördüncü Fransa Cumhuriyeti’ne geri dönüşü getirebilecek büyük bir politik istikrarsızlığa yol açabileceğini ima ediyor. Bu varsayımın hatalı olduğu çok açık. Gerçekte, Jean-Luc Mélenchon’un ulusal seviyedeki popülaritesi, milletvekillerini seçtirebilmek için PS’nin desteğine ihtiyaç duyan Front de Gauche (Sol Cephe) veya Fransız Komünist partisinin yerel seviyede elde ettiği puanlarda yansıtılmıyor. Dahası, Fransa milletvekili seçimlerinde nispi temsil sistemi kullanılmaması FN’nin önemli miktarda milletvekili çıkaramayacağı anlamına geliyor (halen partinin sadece iki milletvekili var).”

Ekovizyon Dergi/ ekovizyon.com.tr

Facebook Comments

POST A COMMENT.