‘Bir tehlike bir diğerini gizleyebilir’

 

Saxo Bank Makro Strateji Müdürü Christopher Dembik, 2016 yılı Aralık ayını değerlendirirken, genel kanının aksine, finans piyasaları için Donald Trump zaferinin temel bir ihlal teşkil etmediğini, Amerikan Merkez Bankası’nın Aralık ayında beklenen fiyat artışını ertelemesi için bir nedeni olmadığını belirterek bu yıl sonu ile ilgili asıl tehdidin, Başbakan Renzi’nin 4 Aralık’ta yapılacak Anayasa Referandumu’nu kaybetmesi durumunda tekrar siyasi istikrarsızlık içerisine girebilecek olan İtalya’yı ilgilendirdiğini söyledi.

Saxo Bank’ın Ünlü Analisti Christopher Dembik, Aralık ayı değerlendirmesini “Bir tehlike bir diğerini gizleyebilir” sözleriyle özetledi. Finans piyasaları için Donald Trump zaferinin temel bir ihlal teşkil etmediğini, Amerikan Merkez Bankası’nın Aralık ayında beklenen fiyat artışını ertelemesi için bir nedeni olmadığını belirten Dembik, ”Aslında bu yılsonu ile ilgili asıl tehdit, Başbakan Renzi’nin 4 Aralık’ta yapılacak Anayasa Referandumu’nu kaybetmesi durumunda tekrar siyasi istikrarsızlık içerisine girebilecek olan İtalya’yı ilgilendiriyor” dedi. Aralık ayının aynı zamanda iyi ve kötü puanları dağıtmak için yılın en iyi zamanı olduğunu söyleyen Dembik, Japonya’nın sert ekonomik döngüyü kırma teşebbüslerinin başarılı olmadığını ifade ederek 2017 yılının esas kaybedeni Japonya’dır dedi. Polonya’nın emeklilik yaşını düşürerek yanlış bir adım attığına dikkat çeken Dembik, “Bütçesi yapılmamış bir tedbir ve bu durum kaçınılmaz olarak daha yüksek vergilendirmeye yol açacak.” dedi.

Küresel görünüm: Trump’ın zaferi temel bir ihlal teşkil etmiyor

Birçok yatırımcının merak ettiği sorunun Donald Trump’ın zaferinin finans piyasaları açısından gerçek bir ihlal teşkil edip etmediği olduğunu söyleyen Christopher Dembik, ”Şimdiye kadar, cevap HAYIR. Hiç kimse seçimleri kazanan Trump’ın göreve başladığında uygulayacağı kesin tedbirleri bilemez; kendisi bile. Ancak, Keynes’den ilham alan iddialı

kalkınma programını gerçekleştirmek amacıyla (alt yapılarında hedef alan 500 milyar Amerikan Doları), bu programı finanse etmek için daha fazla kamu borcu düzenlemek zorunda kalacak. Bu koşullar altında, Donald Trump kesinlikle Çin’e karşı tarifeleri artırma sözünü bozmak zorunda kalacak, çünkü ABD hazine bonolarının çoğunluğunu elinde bulunduran ülke (geçtiğimiz Eylül ayında 1157 milyar Amerikan Doları) ABD Hükümetinden gelecek düşmanca ticari tedbirler olması durumunda alımlarını azaltmaya karar verebilir. Amerika Birleşik Devletleri’nin yüksek kamu borcu düzeyi ülkeyi büyük oranda yabancı yatırımcıların iyi niyetine bağımlı yapmaktadır. Dolayısıyla, geniş bir düzeyde koruyucu tedbirlerin uygulanması imkânsızdır. En inandırıcı senaryo, Donald Trump’ın seçmen tabanını tatmin edebilecek ve Asya ile bir ticari savaştan kaçınma avantajı sağlayacak belirli hedef ürünlerde tarife artışına dayalıdır. NAFTA gibi ticari anlaşmaların yeniden görüşülmesi de bir seçenek olabilir, ancak Amerika Birleşik Devletleri Pandora’nın kutusunu açma riskini alacaktır, çünkü ticari iddiaları olan bir tek onlar değil, Meksika ve Kanada da var” dedi.

Finans piyasaları üzerindeki Trump etkisinin beklendiği gibi hızla kaybolduğunu söyleyen Dembik açıklamalarına şöyle devam etti: “İlginç bir şekilde, İtalya ve İspanya popülizme karşı herhangi bir diğer Batı Avrupa ülkesinden daha çok savunmasız görünüyor. Trump’ın zaferinin ertesinde, İtalya’nın 10 yıllık tahvil geliri 35, İspanya’nın 10 yıllık tahvil geliri de 27 baz puan arttı ve hemen sonrasında bir miktar düştü. İtalyan referandumu, yine 4 Aralık’ta gerçekleşecek Avusturya başkanlık seçimi ve Mart 2017’de Geert Wilders’in Özgürlük Partisi’nin yükselişine yol açabilecek Hollanda genel seçimleri dolayısıyla önümüzdeki aylarda politik risk yüksek olmaya devam edeceği için, bu durum bu iki ülke için ciddi bir uyarı niteliğindedir.”

10 yıllık tahvil geliri üzerindeki Trump etkisi: İtalya ve İspanya karşılaştırması

“Finansal koşullarla ilgili olarak, 9 Kasım tarihinden bu yana Amerika Birleşik Devletleri’nde esas olarak çok şey değişmedi. NFCI (Ulusal Finansal Koşullar Endeksi) ve genel olarak daha güvenilir kabul edilen ANFCI (Düzeltilmiş Ulusal Finansal Koşullar Endeksi) hala Amerikan Merkez Bankası’nın fiyatları 25 baz puan artırdığı Aralık 2015 seviyesinin altında.”

ABD’de Finansal Koşullar: NFCI ve ANFCI karşılaştırması

“Küresel borsa endekslerinin yüzeysel ve geçici değer artışının ötesinde gerçek Trump etkisi, yatırımcıların enflasyon beklentilerini yükseltmiş olmasıdır. Piyasa, Donald Trump’ın genişlemeci iktisat politikası, ticari korumacılığı ve işgücü göçü kısıtlamalarının görev süresi boyunca enflasyonu yukarı iteceğini iddia ediyor. Sonuç olarak, Amerika Birleşik Devletleri için başa baş enflasyon oranı son haftalarda kayda değer oranda artarak 3 yılda yüzde 1.97 ve 5 yılda yüzde 2 seviyelerine ulaştı. Kasım başında yüzde 2.14 seviyesinden bugün yüzde 2.46 seviyesine ulaşarak ileri yönlü beş yıllık enflasyon bu trendi doğruluyor.”

Amerika Birleşik Devletleri: Başa Baş Enflasyon Oranı

“Enflasyon üzerindeki Trump etkisinin başarısız olma ihtimalinin olduğu savunulabilir. Ancak, enflasyon beklentisindeki artışı büyün oranda açıklayan altta yatan trendin aslında daha yüksek küresel emtia fiyatları (2015 Ekim ayına kıyasla Ekim 2016’da + yüzde 0.58) ve Çin’in deflasyondan yavaş çıkışıdır (yıl/yıl Ekim ayında 4 yüzde 1.2 ÜFE).”

Amerika Birleşik Devletleri: Amerikan Merkez Bankası için rota belli

Donald Trump zaferinin ABD para politikası için oyunun kaderini değiştiren bir faktör olmadığını söylen Dembik, “ABD Merkez Bankası’nın faiz oranlarını artırmak için Janet Yellen’in başkanlık süresinin sonuna denk gelen Şubat 2018’e kadar bir fırsat penceresi var. Bu tarihten önce başkan değiştirme ihtimali sıfır. ABD Başkanı, bir FOMC (Federal Açık Piyasa İşlemleri Komitesi) üyesini değiştirmek için sadece iki yasal maddeye başvurabilir. Bunlardan ilki, görevin ciddi anlamda kötüye kullanılmasıdır. Ancak, bu yasal hüküm yoruma açık olsa da Janet Yellen’in böyle bir suç işlediğini öne süren bir şey mevcut değil. Donald Trump’ın kullanabileceği ikinci seçenek de Yellen’ı Yöneticiler Kurulu Başkanı olarak tutmak, ancak kurulun manevra alanını kısıtlamaktır. Bunu yapmak için, merkez bankası tüzüklerinin değiştirilmesi gereklidir, bu da Kongre’de salt çoğunluğun sağlanmasını ve Başkan’ın onayını gerektirir. Yine de böyle bir kararın Cumhuriyetçi Parti’nin desteğini alma ihtimali oldukça düşüktür” dedi.

ABD para politikasının normalleştirme süreci muhtemelen Washington’daki siyasi değişimden etkilenmeyecektir yorumunu yapan Dembik, “Aralık ayında fiyatlardaki (maksimum 25 baz puana ulaşabilecek olan) artış önemsiz olabilir, çünkü hâlihazırda piyasada, özellikle de Kasım ayından bu yana yüzde 4 civarında artış gösteren Dolar Endeksinde fiyatlandırılmıştır. Tüm veriler (Taylor kuralı ve yatırımcı beklentileri de dâhil) ABD Merkez Bankası’nın bir sonraki toplantısında oranları artıracağını doğrulamaktadır. Taylor Kuralı (1990’lı yıllardan bu yana ABD Merkez Bankası için oldukça faydalı bir araç olmuştur) ağırlıklı ortalama faiz oranının Janet Yellen’in görev süresinin sonunda yüzde 2 seviyesinin biraz üzerinde olması gerektiğini göstermektedir.

Amerika Birleşik Devletleri:

Taylor Kuralı ile Poliçe Oranı ve Piyasa Beklentileri Karşılaştırması

Ancak, bu teorik seviye Amerika Birleşik Devletleri’ndeki kaçınılmaz ekonomik yavaşlama ile baş etmek için yetersiz kalmaktadır. Son göstergeler ekonominin sağlıklı olduğunu, ancak iş döngüsünün sonuna yaklaştığını doğrulamaktadır. Perakende satışları, son iki yılın büyük bir kısmında yüksekti, ancak süpermarket satışları düşmeye devam ediyor. Ayrıca, Empire State İmalat endeksi düştükten sonra güçlü bir şekilde yükseldi, ancak istihdam göstergeleri daha olumsuz ve iyimserlik azalıyor. Son ekonomik sıkıntıdan bu yana 35 üç aylık dönem geçti. Yeni bir rekor süre haricinde (Clinton’ın altın çağı süresince 40 üç aylık dönem), Amerika Birleşik Devletleri Trump başkanlığında yeni bir gerileme ile yüzleşecek. Seçimi kazanan Trump’ın Keynesçi ekonomi programının en çok ihtiyaç duyulduğu anda ekonomiyi canlandırmak için büyük yardımı olabilir, özellikle ABD Merkez Bankası’nın faiz oranlarını düşürmek ve yatırımcıların güvenini tazelemek için yeterli alanı olmadığı durumlarda ”dedi.

1872 yılında bu yana ABD’de Daralma ve Genişleme Karşılaştırması (NBER)

Clinton’ın başkanlık dönemi = ABD tarihinde en uzun ekonomik genişleme dönemi (40 üç aylık dönem)

Batı Avrupa: İtalyan Kâbusu

Yakın gelecekte, yatırımcılar için gerçek sorunun Amerika Birleşik Devletleri’ndeki gerileme korkusu değil, daha çok İtalya’daki siyasi riskin geri dönmesi olduğunu ifade eden ünlü analist, “Aralık ayının ilk haftası ülke ve Avrupa için oldukça risklidir. Aslında, piyasadaki dalgalanmayı artırma ihtimali olan iki olay aynı anda gerçekleşecek: 4 Aralık’taki Anayasa Referandumu ve başarılı olmazsa Avrupa bankacılık sektörü ile ilgili endişeleri yeniden canlandıracak olan Monte Paschi’nin hileli sermaye yapısının güçlendirilmesi. Referandum öncesi yapılan son ankete göre oyunlar henüz bitmiş değil. Yüzde 37 “EVET” oyuna karşılık, “HAYIR” oyu yüzde 42 ile liderliğini sürdürüyor. Ancak, Birleşik Krallığı referandumunda olduğu gibi, kararsız İtalyan seçmenler (oy hedeflerinin yüzde 21’i) oylamada kilit rol oynayacak. Kasım ortasında Başbakan Renzi, Brüksel’den beklenmedik bir destek aldı. Aslında, bu yıl ve 2017 için açıklarını kapatması beklenmeyen İtalya, Avrupa Konseyi’nin mali canlanma ile ilgili karar değişikliğinin esas faydalanıcısı olma ihtimali vardır. Fakat tüm Avrupa’da, özellikle İtalya’da artan popülizm ve düzen karşıtı düşünceden dolayı Demokratik Parti için referandumu kazanmak yeterli olmayabilir” dedi.

Başbakan Renzi’nin istifa etmeye zorlanması ve Monte Paschi’nin sermaye güçlendirmesinin ters gitmesi durumunda, İtalya için alış satış farklarının birkaç on baz puan artmasını ve İtalya’nın puanının olumsuz görünüme düşmesini beklediklerini (şu anda S&P tarafından istikrarlı görünüm ile BBB-) söyleyen Christopher Dembik, ancak diğer Avrupa ülkelerine kayda değer ölçüde sirayet etme riski üç ana nedenden dolayı oldukça sınırlıdır diyerek nedenlerini paylaştı:

İtalyan bankacılık sektöründeki ödenmeyen krediler yaklaşık 400 milyar Euro’dur, ancak son aylarda istikrarlı hale gelmiştir, bu da nispeten olumlu bir işarettir. Bu toplamdan, sadece %10 acil gerçek risk temsil etmektedir. Dahası, NPL’lerin önemli bir kısmı İtalyan kamu sektörünün kötü bir alışkanlığı olan tedarikçilere ödemeleri sistematik olarak geciktirmesi ile bağlantılıdır;İtalya’nın siyaset ve bankacılık alanındaki erimesinin Avrupa’ya sıçraması durumunda, ECB’nin müdahale etmek için elinde kalmış kozu olacaktır. Merkez bankası, İtalyan finans sektörüne yardım etmek için hedeflenmiş bir TLTRO operasyonu başlatmaya ya da en kötü durumda OMT programını aktive etmeye karar verebilir;Son birkaç yılda, Avrupa banka hisselerinin satın alınmasındaki isteksizliği açıklayan esas gerekçe, düşük faiz oranları ile bağlantılıydı. Daha yüksek enflasyon beklentileri dolayısıyla devlet tahvili getirilerinin artması ile birlikte, yatırımcıların banka hisselerini almak için iyi bir gerekçesi var. Bu yeni açıklama, kesinlikle yatırımcıları İtalyan risklerine karşı birkaç ay önce olduğundan çok daha fazla dirençli hale getirmiştir.

Aslında, İtalyan bankalarının sorunu sadece ormanı gizleyen ağaçtır diyerek İtalya’nın uygulamada yirmi yıldan fazla süre boyunca büyüdüğünün altını çizen Dembik, Başbakan Renzi’nin göreve geldiğinde aldığı popüler desteğe ragmen, popülizmi destekleyen aşağı yönlü ekonomik trendi tersine çevirmeyi başaramadığını söyleyerek, “İtalya’nın trajik ekonomik başarısızlığının boyutunu tek bir rakam göstermektedir: sabit fiyatta, ülkenin gayri safi yurtiçi hasılası (GSYİH) son on beş yılda çok az arttı. 15 yılda sıfır büyüme! Bankacılık sektörünün sorunlarının çözüleceğine şüphe yok fakat ülke daha fazla ilerleme kaydedemezse er ya da geç yeniden gün yüzüne çıkacaklardır” dedi.

2000 yılından 2016 yılına kadar sabit fiyatlarda İtalyan Gayri Safi Yurtiçi Hasılası (GSYİH)

15 YILDA SIFIR BÜYÜME!!!

APAC: Japonya’nın başarısız iddiası

İtalya’nın da ötesinde, bu yılın bir diğer kaybedenin de Japonya’nın olduğunu belirten Christopher Dembik, “Japonya’nın para politikası alanındaki yenilikçiliği ve geçen Ağustos ayında açıklanan hükümetin yeni canlandırma planı (bir kez daha) meyve vermeyecek. Yılın başından bu yana, ana Japon varlıkları zarar ediyor: USDJPY –yüzde 9, Nikkei –yüzde 6, Topix –yüzde 8, 2-Yıllık Tahvil Geliri –yüzde 0,1, 10-Yıllık Tahvil Geliri –yüzde 0.2 ve 30-Yıllık Tahvil Geliri –yüzde 0.7. Bu, yatırımcıların Japonya’nın deflasyondan kalıcı olarak çıkabileceğine inanmadığının kanıtıdır.

Ocak 2016’dan bu yana ana Japon mali varlıklarının performansı (%)

Dahası, merkez bankasının enflasyon hedefine ulaşmayı Haruhiko Kuroda’nın görev süresinin sonuna denk gelen Nisan 2018 sonrasına ertelemesi, başarısızlığın itirafıdır. Enflasyon burada, ancak kendi kendine devam etmiyor çünkü tüm ekonomiyi etkilemiyor. Çoğunlukla büyük şirketler, son yıllarda maaşlardaki artışa katkıda bulundu (bu yılki yüzde 2.14 ortalama artışa kıyasla bir önceki yıl yüzde 2.38; mevcut yavaşlama karları vurgulayan daha yüksek JPY’ye bağlıdır). Küçük ve orta ölçekli şirketler, bu oyunu oynamadılar, çünkü oynamaları engellendi. Büyük şirketler maaşları artırmayı kabul etti ancak tedarikçilerini fiyatları çok aşağıda tutmaya zorlayarak ve dolayısıyla kendi seviyelerinde kayda değer maaş artışını engelleyerek marjlarını geri kazanmaya çalışmışlardır. Japonya’nın sorunu ekonomik değil, siyasi! Başbakan Abe, Keiretsu’nun KOBİ’ler üzerindeki baskıyı azaltmak ve yatırım yapmak için büyük nakit rezervlerini kullanmaya zorlamak için partisinin tam desteğinin avantajlarından faydalanması gereklidir. Bu, enflasyonu tekrar rayına oturtmak için kalan birkaç seçenekten kesinlikle bir tanesidir.” dedi.

CEE: Polonya’nın yanlış adımı

Bu yıl sonunda bakıldığında kötü tabloya sahip olan Japonya ve İtalya’nın yanı sıra,uzun süredir bir ekonomik kalkınma modeli olarak görülen Polonya’nın da pahalıya patlayabilecek yanlış bir adım attığına işaret eden ünlü analist, erkekler için emeklilik yaşının 67’den 65’e, kadınlar için de 60’a indirilmesinin popüler bir tedbir olduğunu ama mevcut koşullarda bütçesi yapılmadığı için bu durumun kaçınılmaz olarak vergilendirmede bir artışa neden olacağını belirterek şunları söyledi: “Karşılığında da birkaç aydır inşaat sektörünün hız kaybetmesi ve yatırımın alışılmışın dışında Avrupa fonlarının yavaş entegrasyonuna bağlı olarak düşük olması ile birlikte büyümenin esas faktörü olan tüketici harcamalarını azaltabilir.”

“Daha yavaş GSYİH büyümesi yaşayan çoğu CEE ülkesi gibi Polonya da bu evreyi geçiş evresi olarak görmektedir. Hiçbir şey daha az kesin değil. Aslında, ekonomik güvene ilişkin endüstriyel güven gibi tüm göstergeler (tüketici güveni hariç) durgun ya da hatta yavaş yavaş düşüyor.”

Polonya: Güven göstergeleri

“Ekonomi, bir yavaşlamanın tam ortasında ve hükümetin bu yılki yüzde 3.4 büyüme hedefi (daha önceki yüzde 3.8’lik tahmine kıyasla) hayal gibi görünüyor. Bu yılki yaklaşık yüzde 3’lük GSYİH büyümesi çok daha inandırıcı görünmektedir. Bu koşullar altında, Polonya merkez bankası tarafından beklenen faiz oranlarındaki artış yakın zamanda gerçekleşmeyecek. Mevcut yavaşlama devam ederse, mümkün olduğu sürece Bank Müdürü Glapinski 2017 yılında faiz oranlarını indirmeyi düşünmek zorunda bile kalabilir.”

MENA: Mısır zor yoldan öğrendi

Son olarak MENA’da bu yılsonunda oldukça iyi giden ve geçmişten ders almış gibi görünen bir ülke olan Mısır’a dikkat çeken Saxo Bank Makro Strateji Müdürü Dembik, ülkenin, Kasım ayının başında döviz kurunun Amerikan Dolarına sabitlenmesinden vazgeçmeye karar verdiğini belirterek bu durumun Mısır Lirası’nın resmi piyasada yüzde 100 değer kaybetmesine yol açtığını belirterek açıklamalarına şöyle devam etti:

Mısır, FX Spot Kurlar, Mısır Merkez Bankası, USD karşısında EGP

EGP Mart’ta devalüasyona uğradıCBE tarafından döviz kuru sabitlemesinin sonu

“Bu, IMF tarafından uluslararası örgütten çekilen 12 milyar Amerikan Doları Kredi’nin sağlanması için istenen koşuldu. Kısa vadede, daha yüksek enflasyon (Mart ayında gerçekleşen devalüasyon sonrasında zaten yükseldiği göz önünde bulundurulduğunda) ve daha yüksek toplumsal huzursuzluk anlamına gelmektedir. Ancak, bu kötünün iyisidir. Ülkenin başka seçeneği yoktu. Toplu talebi yavaşlatan kısıtlayıcı bir politika uygulamak anlamına geldiği için döviz kurunun sabitlenmesinin ekonomik maliyeti çok yüksekti. Mısır’ın para biriminin dalgalanması, orta vadede ülke içi talebin yeniden başlamasını ve hükümetin aynı zamanda ticari engelleri azaltarak ve mevcut sistemde etkili ya da verimli olmayan kamu şirketlerini özelleştirerek reformlar uygulaması koşuluyla ekonominin geliştirilmesini mümkün kılacaktır. Mısır, ekonominin temel kuralını anlamış gibi görünüyor: zayıf siyasi kurumlara ve zayıf bir ekonomiye sahip bir ülkenin para birimi de zayıf olmalı. Merkez bankası Mısır Lirası’nı yukarı itmek için yabancı piyasalara müdahale etmekten kaçınmalıdır. Birinci önceliği şu andan itibaren Amerikan Doları karşısında 17 Lira civarında sabit bir döviz kurunu muhafaza etmek olmalıdır.”

www.ekovizyon.com.tr

Facebook Comments

POST A COMMENT.