Yıl: 2078, Yer: Silvan

Yaklaşık 30 kişilik bir kafileyle, Birleşmiş Milletler Silvan Özel Konseyi tarafından, Silvan’daki nükleer enerji santrallerinin, ekolojik olarak tasfiyesine yönelik bir çalışma için Silvan’a gönderildik. Silvanlılar için nükleer santraller, yıllardır kanayan bir yara ve bu sorunu ortadan kaldıracak heyete ben başkanlık ediyordum.

Yanımda YALE üniversitesinden, Nobel 2077 Fizik ödülünü almış, Jessica Biel Watson, önümüzdeki koltuklarda yine YALE üniversitesinin 23 yıllık akademisyeni Kanada asıllı Ken Duchen (doktora tezinin konusu; Malabadi Köprüsünü statik dengede durduran sistemlerdi. Bu konuda Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinden faydalanmasını ona, ben tavsiye ettim) ve Duchen’in hemen yanında da, International Herald Tribune editörlerinden, Lübnanlı dostum, Haşim Seymani…

Saatte 825 km hızla giden Multi Jet trenin içindeyken, koltuklarımızın arkasındaki ekrandan şu an Diyarbakır’a varmak üzere olduğumuzu anlıyorum. Eskiden ilkel Setra marka otobüslerle seyahat ettiğimiz geldi birden aklıma. Pencereden yollarda koyunlarını gütmekte olan çobanları görürdük. Diyarbakır’a girer girmez memleket hasretini ilk olarak o pencerelerden dışarı bakarak dindirirdik. Ama onlar artık 21. yüzyıldan kalma anılar dedim kendi kendime, yaşlı bunak, unutmalısın bunları…

Trenin pencerelerinden dışarıya bakınca, trenin hızından dolayı bir şey görmemiz adeta mümkün değildir. Hatta bazı Silvanlı hemşerilerim, Londra–Silvan seferini yapan Öz Londra seyahate ait trene, gözlerinin pencereye bakarken rahatsız olduğu gerekçesiyle, protesto olarak binmediler. Haberlerde de çıktı bilmem hatırlar mısınız, British Ways’in bünyesindeki bu Öz Londra seyahat firması, Silvanlı müşterilerini kaybetme korkusundan olacak, British Ways yönetim kurulu tarafından, bütün üyelerin ortak kararı ile kurumun prestijine zarar verdiği öne sürülerek kapatıldı.

Ama toplum bilimcilerinde çok üzerinde durduğu önemli bir konuyu göz ardı etmişlerdi. Silvanlılar için talep sadece bir kez dile getirilir. O talepleri yerine getirilmediğinde tepkilerini demokratik bir şekilde ortaya koyar ve ondan kesinlikle taviz vermezler. Bir Silvanlı olarak bu toplumsal alışkanlığın ne kadarda katı bir kural olduğunu çok iyi biliyorum.

En son sanırım ya 2007 yada 2008 senesiydi. Şu an dünyanın en çok tiraj yapan gazetelerinden MalaNews (o zamanki adı ile Malabadi Gazetesi) yazarlarının önderlik ettiği Silvan’a Yüksekokul taleplerinin yıllardır bir türlü yerine getirilmediğine kızan Silvanlılar, o dönemden sonra keskin bir şekilde taleplerini sadece ve sadece bir defa dile getirileceklerine ve ortak bir karar alıp toplu bir şekilde demokratik eylemlerini yapacaklarına dair Nanê Şıllek’ın üzerine yemin ettiler. Zira dünyaca ünlü restoranlar zinciri Nanshıll fastfood’un temel menüsü olan Nanê Şıllek, Silvanlılar nezdinde kutsal bir önem taşıyordu.

Evet yanlış duymadınız. Bugün Japonya, Amerika, İzlanda, Güney Afrika, kısacası dünyanın her yerinden inanılmaz bir beyin göçü alan, ürettiği bilimsel makalelerle son çeyrek yüzyılın “en çok” makale yayımlayan üniversitesi unvanını elinde bulunduran Silvana University, o günlerde iki yıllık bir meslek yüksekokulu olabilmenin telaşındaydı. Bu ayrıntıyı ilk kez, Hudson Enstitüsünde konuşmacı olarak katıldığım, “Bilim Neden Silvan Ekseninde Dönmekte” adlı panelde dile getirdiğim an, salondan kopan kahkahalar hala kulağımda çınlamakta ve bu anının hafızamda yer işgal etmesinden utanç duymaktayım.

Gözüm bir ara Jessica Biel Watson’un elindeki, göz moleküllerinden yansıyan ışınlarla yönetilen ekrana kaydı.

– Cesi, (O’na Cesi diye hitap ederim) biliyormusun? Jessica hafifçe başını kaldırıp devam etmemi beklermişcesine bana baktı.

– O elindeki Eyes Touch’ları (Eyes Touch, gözlerin dokunuşu demek) üreten firma, haksız rekabet yaptığı gerekçesiyle rekor bir tazminata mahkum edildi…

– Hmm. Evet okumuştum bunu

– Ama bilmediğin bir şey var, bu sektörün en büyük firması, TigranoTekno’nun tekel konumuna doğru sürüklenmesini çekemeyen, Batman asıllı Teknoİluh firması, borsada spekülasyon yapıp, Silvan merkezli TigranoTekno hisselerini düşürmeyi amaçlıyordu.

– İnanamıyorum ya.

– Aslında temel neden ne bilmek ister misin?

– Tabi, çok memnun olurum.

– Teknoİluh’un sahibinin babası, Malabadi köprüsünü, Batman’a aitmiş gibi gösteren katalogları hazırlayan bir matbaanın sahibiydi. Silvanlılar 2005 yılında imza kampanyasıyla protesto ettikleri bu durumu meclis gündemine bile taşıdılar ve neticede kamuoyu, haklı talebinin karşılığını aldı. Eee durum böyle olunca matbaada basacak katalog bulamayınca iflas edip kapandı. Şimdi anladın mı Teknoİluh’u zorlayan ana etkenin ne olduğunu.

– Çok ilkel bir davranış… Bu çağda böylesi tutumlar, beslenilen kinler, bu özel coğrafyaya hiç yakışmıyor. Şık değil…

– Ama Silvanlılar her konuda ilerlediler. Batmanlıların bu durumdan hoşlanmamaları tabiî ki normal. Neticede hem komşu hem rakip bir kent. Batmanlı dostlarım hala, “en çok petrolü biz üretiyoruz” diye övünürler.

– Gerçekten bu mukaddes kentte doğduğuna şükür etmelisin. Bana Silvan hakkında verdiğin bilgilerin akademik kariyerimde çok faydası odu. Lütfen teşekkür etmeme izin ver.

– Hadi et

Derken trenin Silvan’a vardığını makinistin şu anonsuyla fark ettik.

“Aziz kent, Silvan’a hoş geldiniz. Lütfen trenden indiğinizde Kral Şador’un anısına, bir dakikalık saygı duruşuna geçiniz. Geçmiş olsun”

– Kral Şador’un anısına saygı duruşu mu, bu da nerden çıktı? Dedi Jessica
– İnan Jessica, bunu bende bilmiyordum… Makinist anons ettiğine göre, Silvanlıların çok önem verdiği bir konu olsa gerek.
– Aslında önemli değil canım, hem Silvanlıların özen gösterdiği bir konuysa bir bildikleri vardır. Bu güne kadar yanlış olan ne yaptılar ki?

Yanlış olan ne yaptılar?

Birden zaman dehlizinde buluverdim kendimi…

Kültür düzeyi, sanayisi, bilimi ve sayabileceğim daha nice yetenekleriyle dünya uluslarının iştahını kabartan Silvan’ın insanları yanlış olan ne yaptılar diye sormaktaydı Jessica.

Birden ona, 21. yüzyılın başlarında burada gördüğün uygar halkın atalarının birbirlerini öldürdüğünü söylese miydim acaba?

Yada kamplaşıp birbirlerini dışladıklarını, birbirlerini sürdüklerini, ihbar edip iftira ettiklerini, bugün çıplak ayakla dolaşılacak kadar temiz olan Silvan sokaklarının geçmişte çöplerden, çamurdan, tezekten geçilmediğini, yöneticilerin uzun bir süre halkın temel ihtiyaçlarını karşılamadıklarını, o dönemlerde ülke genelinde yapılan üniversiteye giriş sınavlarında Silvan lisesinin başarı listesinde son basamaklardan takip edildiğini, kafası kırılanın, başı yarılanın uzman hekim yok gerekçesiyle Diyarbakır’a havale edildiğini, bugün dünyanın en zengin 10 milyarderi listesinde, 7 adet Silvanlı iş adamının bulunmasına rağmen geçmişte yoksul halkın sigorta karnelerini birbirlerinden alarak, sağlıklarını koruma adına sahtecilik yaptıklarını, güzel olan ne varsa yok etmek adına birbirleriyle yarıştıklarını anlatsa mıydım dedim kendi kendime. Sonra, acaba bunlar Silvanlıların yarattığı sorunlar mıydı yoksa Silvan’a reva görülen biçareliğin dışa vurumu, o halka biçilen kaftan mıydı(?) diye sormadan edemedim.

Trenden iner inmez yanımıza, buğday tenli şirin mi şirin, 8-9 yaşlarında Silvanlı çocuklar geldi. Ellerindeki kutularda rengarenk, yuvarlak kapsülleri bize doğru uzattılar. Bu kapsüller Silvanlıların özel bir şekerleme çeşitiydi. Xılorikê Şazê diyorlardı bu şekerlere. Her birimiz birer tane aldık. İki tane almak isteyen arkadaşları, yanımıza yanaşan, sonradan tur rehberimiz olacağını öğreneceğim Dilan hanım uyardı. Arkadaşlar bu kapsüllerden 1 adet aldığınız takdirde 24 saat boyunca açlık duygusunu hissetmezsiniz. Kalp ve damar rahatsızlıklarını kalıcı olarak çözer, cinsel gücü aşırı bir şekilde arttırır. İki tane almayın lütfen. Aksi takdirde kendinizi Aşê Nebo’daki ormanlıklarda Hamo Rabe oynarken bulabilirsiniz.

Tam bu sırada jessica;
– Hamo Rabe nedir ki?
– Immm…(ne desem acaba) Hammurabi kanunlarından bahsediyor sanırım, nasıl bir ilişki kurdu bende anlamadım…

Dilan hanım kalacağımız yer hakkında ayrıntılı bilgi verdikten sonra ellerimize birer bilet verdi. Biletin üzerinde, “Silvan senfoni orkestrası, Siyabend û Xecê oratoryumu giriş bileti, tek kişiliktir, birde yer belirtilmiş. Silvan amfi tiyatro, saat,21:30.” Gözlerime inanamadım.
Ben şaşkınlığımdan sıyrılmazken yanıma, dostum Ken Duchen geliverdi ve heyecanlı bir ses tonuyla,

– Bu senfoniyi canlı dinlemek, hem de Silvan’da…Tanrım bu bir rüya olmalı. Orkestra şefi kim dersin?

– Kim?

– Tewkeli Avageni.

– İşte şimdi gerçekten inanılmaz oldu Duç!

  • Bu bir Bilim-Kurgu hikayesidir. 

2007 – Adnan Ateş / Istanbul

Facebook Comments

POST A COMMENT.