Ailesinin yanında gidemeyenler, torunları harçlık isteyen diye kaçanlar, cezaevindeki yakınlarını bekleyenler, Türkiye’nin demokratik içinde kendi içinde yer alan arkadaşlar. Bayramları bir parça mutlulukla yaşamak isteyip ama maddi imkansızlıklardan, ama ahlakisizlikten bunu başaramayanlar. Bu yılın bayramının rengini belirliyor.
Yazar: Ayça Örer
Bayramın tınısı güzel bir kere. İnsanlara kavuşmayı, birlikteliği, aynı sofralarda ya da aynı hayallerde buluşmayı düşündürüyor, temennileri için bir gayret veriyor.
Her yılın hisleri farklı . 2020 yılında akla “mesafe” planı; 2023 yılında bayramlar depremlerin burukluğuyla geçmişti; 2025 yılı bayramına ise “Her adım başı bir trafik cezası” , “Cezaevleri siyasi tutuklulara yer açmak için boşaltıldı” ve “Bu krizde yeni bayram” cümleleri bulunuyor. Bu bayram bir türkü olsa herhalde “Elde düğün bayram benim neme” diye başlıyordu.
Altınova’ya doğru yoldayız. Dolmuşta hararet var. Hem sıcaklar hızla bastırdı hem de insanların canı burnunda. Arife günü pazara gidiş parçaları 300 liradan tezgaha giyilen kıyafetleri sinirlenmişler. Biraz ötede kirazlar 350’den çıkmış, bu da sinirleri geriyor. Fındıktı, fıstıktı, şekerdi, şerbetti derken evde yapılan bir tatlının maliyeti de okuyup başını gidiyordu. Onu çok sinirlendirdi. Biri kucaklayan üç çocuk, bir kız, bir erkek kardeşiyle dolmuşa son dakika binen, çocukları da elindekileri de zapt etmekte zorlanan Yeter’in gürültüsü bir an bütün sesleri bastırıyor:
“42 liraya dolmuş mu olur? Bu çocuk, o sayılmaz; bu öğrenci yaşında, o da sayılmaz.”
Dolmuşçu da bu hesaptan bezgin, zaten müşteri az diye “Tamam tamam” diyerek aldına razı oluyor. Yolculardan biri “Kızım bu ne böyle üç çocuk, sen daha kaç yaşındasın?” diye sorunca, Yeter’in geçmişinin hikayesine dair bulgular var . 24 yaşında. Biri karnında, biri üç aylık iki çocuğu hayatta kaldı; bunlar yaşayanlar. Kocası’nın iki yılı var; daha 4 ayını yatmış. Kayınçosu da hastanede. Kendi de girecekmiş. “Oh devlet baksın tabii” seslerini dayanamayıp düzeltesim, “Cezaevinde yatanlar yemeklerini ve yattıklarını” diyesim geliyor ama bu sohbete dahil olacak enerjim yok.
Herkesin elindekini başka bir şekilde gösterip “Bak şu tişörtlere 300 lira verildi, alacak ayakkabı alamadım, harçlıklar ayıramadım, emekli maaşları zaten kuşa kadar kaldı, terenin fiyatını gördün mü 30 liraydı” diye söylenip duruyor. Bayrama hazırlanmak zor geliyor belli, öyle bir tatsız tutmaz.
Depremden sonra her şey değişti
Oysa bayram demek biraz da hareket demek. Yollara çıkılacak, fazla kaloriler dert edilmeyecek, ne zamandır gidilmeyen yerlere, görülmeyen insanlara kavuşulacak. Normalde pek aramadığımız şeyleri aniden özlemeye, onsuz bir saniye bile yaşayamazmış gibi hissetmeye başlayacağız.
- Hafta sonuna gelen ve insanlara çok fazla seyahat şansı tanımayan bu bayram, hafta içine gelseydi durum değişir miydi?
Uzun zamandır bayramları ailesiyle geçirmeyi alışkanlık edinmiş Maraşlı Ahmet’e göre “Hayır.” Ahmet, Gebze’de çalışıyor ve bu bayramda ailesinin yanına gitmeyi tercih etmiyor:
“Birincisi deprem psikolojisi hepimizi çok etkiledi. Annem bayramda ne kadar yaparsa yapsın yeterince hazırlık yapmış saymıyor kendisini. Çok fazla kaybettiği insan var ve bence içinden de gelmiyor. Biz bir sürü beklentiye giriyoruz ama onun canı istemezken buna zorlamak da beni üzüyor. Tabii ki elinden geleni en iyi şekilde yapıyor ama buna şahit olmak yine de üzücü. Memlekete her gidişimde bir gün mezarlık ziyaretinde geçiyor. O kadar çok insan kaybettik ki, onların yokluğuyla bayramların da tadı eskisi gibi değil. Ne yesek ne yapsak, ‘Amcam da şunu çok severdi, teyzem de bunu hep çok güzel yapardı’ diyerek onları anıyoruz. Üzüntü oluyor hâliyle. O yüzden bu bayram zaten gidip gelmesi de zor olacağı için gitmemeyi seçtim. Bir de bunun ekonomisini de düşünmek zorundayım.”
Ne bu işin ekonomisi? Yol masrafı, belki alınacak hediyeler elbette. Ayrıca gidilen yerde yapılacak harcamalar derken kalemler katlanıyor. Ayvalık’ın her bayram yoğunluktan başını kaşımaya vakit bulamayan esnafı da benzer bir durumdan şikayetçi.
Uzun zamandır çarşıda çaycıda çalışan Muhsin anlatıyor:
“Her sene bayram öncesi bizim çarşıda bir hareketlenme olurdu. Muhakkak gelenler için hazırlık yapardık. Bugün arife günü, üstelik Ayvalık’ın pazarı da var, yine de olması gerekenin çok çok altında yoğunluk. İnsanların gelecek parası yok, gelenler zaten harcamak istemiyor, harcayanlar söyleniyor. Ne harcayana ne kazanana keyif veren bir alışveriş. Trafik de tek yöne düştü. Bu da çarşı içindeki hareketi çok etkiledi. Turizm zaten ne zamandır tatsız bir iş. Yani hiç tadımız yok.”
Yola çıkanlar da şikayetçi. Bu yıl memleketi Burdur’a giden Hakan her dakika karşılaştığı radardan yakınıyor:
“Cezalar son aylarda çok arttı ama sıklıkla yolda hız radarı görüyoruz. Bazen artık bu bir tuzak gibi. Artık kaç tanesine yakalandım, nereden ne ceza aldım, sonunda göreceğiz.”
8 bayram süren ayrılıklar, bitmeyen polemikler
Bayram, cezaevindekiler için dışarıdakilerle görüşme fırsatı demek. Gezi Davası’ndan tutuklu Tayfun Kahraman’ın eşi Meriç Demir Kahraman, Silivri Cezaevi’nden fotoğraflarını şu notla beraber paylaştı:
“Bu parçalanmış ailemizin Silivri’de geçirdiği 8. bayram. Bugün çekilen bu fotoğrafta çok fazla şey yanlış; mekan yanlış, kişiler yanlış, zaman yanlış. Tayfun Kahraman’ın 1137 gündür Silivri Cezaevi’nde olması yanlış.”
Bu yıl, siyasetin gündemi de “bayram tebriki” üzerinden şekillendi. Silivri Cezaevi önünde yaptığı basın açıklamasında CHP Başkanı Özgür Özel geleneksel tebrikleri bu yıl yapmayacaklarını şu sözlerle duyurdu:
“Biz hiçbir siyasi parti ile bayramlaşmama kararımızı çok önceden bildirdiğimiz için, siyasi partilerin bayramlaşma listelerinde yokuz. Bizim bayram görecek hâlimiz yok arkadaşlar. Bayram gelmiyor bize. Benim burada 11 belediye başkanımı millet seçmiş, Tayyip Bey yenemedi diye üzerine akın akın ‘Akıncı’ yollamış. O da gelmiş hukuku ayaklar altına almış, bu kadar iftirayla, hakaretle, bir sürü insana bir sürü yalancı tanıklıkla, gizli tanıklıkla bu işlere gelmiş. Ne bayramı yani?”
Özel, Manisa’da bayram namazı çıkışında da sözlerini yineledi:
“(…) Bu bayram, bize bayram gibi gelmedi. Çok sayıda arkadaşımız haksız ve hukuksuz yere iftiralarla tutuklandı. Büyük bir algı yönetimi için CHP’nin pırıl pırıl belediye başkanları, başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız olmak üzere bir iftira fırtınası içinde sürekli birtakım suçlar ve suçlularla ilişkilendirilmek suretiyle itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Hakem her zaman millettir. Milletin gözünün önünde oluyor.”
CHP Başkanı Özel’in “Hiçbir siyasi parti ile bayramlaşmayacağız” sözlerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan da karşılık geldi:
“86 milyon olarak ebedi kardeşliğimizi ve iç cephemizi güçlendirdiğimiz bir dönemde ana muhalefetin kimseyle bayramlaşmayan parti hâline gelmesinden duyduğumuz üzüntüyü ifade etmek isterim. Temennimiz yanlışta ısrarın bir an önce son bulması ve Türkiye’nin tüm renklerinin özellikle bayramlarda bir araya gelmeyi başarabilmesidir. Çünkü ülkemizin dört bir yanını süsleyen billboardlarda dediğimiz gibi adımız kardeşlik, soyadımız Türkiye’dir.”
Bayram mesajını Alparslan Türkeş’in mezarına yaptığı ziyarette açıklayan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de Özel’in sözlerini eleştirdi:
“Gençlik üzerindeki oyunlara son verilmelidir. Bütün siyasi partilere ve CHP’nin değerli yöneticilerine, CHP’nin mensuplarına Saraçhane’den çıkıp Ankara yolunda Atatürk’ün izinde gitmelerini tavsiye ediyorum. Önümüzdeki dönemler için bunun hazırlığını yapalım. Bu sokaklarda taslara gerek yok akla ihtiyaç vardır. Türkiye’nin huzura, barışa, istikrara ihtiyacı vardır.”
Ana muhalefet partisi bu konuyla gündeme gelirken bayramın bir diğer gündemi Trabzon’da şehit düşen Eren Bülbül’ün ailesini arayan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan oldu. Bakırhan, Ayşe Bülbül’ü sürece verdiği destek için kutlarken Ayşe Bülbül de Bakırhan’ı “Yeter ki başka Erenler ölmesin, bitecekse sürece onay veriyorum” sözleriyle yanıtladı.
Buna karşılık sürecin yarattığı gerilim, başka siyasi partilerde karşılık bulmaya devam ediyor. Genel Başkanı Ümit Özdağ 21 Ocak’tan bu tarafa tutuklu olan Zafer Partisi’nin bayram mesajında şehit aileleri öne çıktı. Zafer Partisi Gençlik Kolları “Türk hür değilse, bayram bayram mıdır?” diyerek bayramı kutladı.
Cezaevinde bulunan siyasi tutukluların gündemi bu hâldeyken, infaz yasası kapsamında cezaevlerinden tahliyeler de başladı. 10. İnfaz Paketi’yle 20 binden fazla tutuklunun salıverilmesi bekleniyor.
Torunlarla köşe kapmaca oynuyorum
Bayramı coşkuyla karşılamaktan uzak bir kesim daha var. Kurban Bayramı öncesinde 16 milyon emekliye 4 bin lira ikramiye verildi. 2021 Tüm Emekliler Sendikası Genel Sekreteri Ali Sürücü, bayram öncesi emeklilerin durumuna ilişkin şöyle söyledi:
“Fiziksel güç yetmediği hâlde inşaatlarda, gece bekçiliğinde ve sokaklarda seyyar satıcılık yapılarak yaşam mücadelesi veriliyor. Kartlar borçla dolmuş, emeklinin bayramı karşılayacak hâli kalmamış. Kurban kesme şansı yok. Emeklinin canına tak etti. Bu yüzden emeklilerin örgütlenip sokağa çıkması, mücadele etmesi gerekiyor. Emekli elindeki üç-beş kuruşla torununu sevindirmeye çalışacak. Kısıtlı bütçesinden tatlı almaya çalışacak, evinden dışarı bile çıkamayacak durumda. Bayramda tatile gitmek artık bir hayal. Bazı emekliler artık kirasını bile ödeyemiyor. Evindeki lambayı bile tasarrufla yakıyor. Hava kararmadan ışık açmıyor. Kışı, kombiyi en düşük ayarda yakarak geçirdi. Şimdi bu emeklinin bayramda mutlu olup olmayacağını konuşuyoruz. Bayram bile lüks oldu emekliler için.”
Gülay Hanım’ın sözleri, Genel Sekreter Sürücü’yü doğruluyor. Ankara’da yaşayan ve aslında çalışırken iyi bir geliri olan 67 yaşındaki Gülay Hanım emeklilik sonrasında ev kirasını zor ödüyor:
“Gelirimle giderim arasındaki makas o kadar açıldı ki, uzun zamandır ruh hâlimi korumak için antidepresan kullanıyorum. Hayatımda o kadar zorluk yaşadım, tek başıma iki çocuk büyüttüm, yıllarca bir kamu kurumunda stresli bir görev üstlendim, buna karşılık hiç bu kadar sıkıldığım bir dönem hatırlamıyorum. Torunlarımla bayramlarda köşe kapmaca oynuyoruz. Ev sahibimin sürekli imalarına maruz kalıyorum. Kiram şu anda 20 bin, bundan fazlasını verme ihtimalim yok. Üstelik oturduğum evin pek çok sorunu var. Ne zaman bu sorundan bahsetsem ‘Çıkabilirsin, yaptırır 35 bine kiraya veririz’ cevabı alıyorum. Sürekli idareli yaşayıp, marketlerde indirim kovalayıp, çocukların harçlıklarını en az altı ay önceden biriktirip yaşamaya çalışıyorum.”
Bu bayramı çocuklarından uzakta, ablasının yanında geçiriyor:
“Abla kardeş birbirimize destek oluyoruz mecburen. Başka türlü yaşamamıza izin vermeyen bir sistem var. Geçenlerde ablama mahalleden biri şakayla karışık ‘Abla tek yaşamayın yanınıza bir de erkek alın’ demiş. O kadar sinirlenmiş ki, bu yaşımızda çoluk çocuğun maskarası olduk. Bizi bu hâle bu acayip ekonomik sistem getirdi.”
Ailesinin yanına gidemeyenler, torunları harçlık isteyecek diye kaçanlar, cezaevindeki yakınlarını bekleyenler, Türkiye’nin gündemi içinde kendine yer bulmaya çalışanlar. Bayramları bir parça mutlulukla geçirmek isteyip ama maddi imkansızlıklardan, ama moralsizlikten bunu başaramayanlar. Bizden biraz ötede Greta Thunberg’in Madleen teknesiyle Gazze’ye gelmesini bekleyenler… Türkiye’de ve dünyada bu bayramın rengini biraz da onlar veriyor.
Abdurrahim Karakoç’un şiiri bu bayram pek çok evde çınlıyor:
“Çalışsa ne iş var, ne cepte para
Dağ oldu içinde büyüyen yara
Dikti gözlerini karşı duvaraTakvim ‘Bayram’ dedi, silindi yazı
Adam ‘öyle’ dedi, bağrında sızı…”
Kaynak: Aposto
Manşet Resim: Canva Photo










