Nakamoto Kore Gazisi dedemin torunudur

Adnan Ateş’in Yorumu; 

Nakamoto Kore Gazisi dedemin torunudur

Adnan Ateş, İstanbul

Ortaköy’de ki ofisimin kapısına bir elinde bavul, diğer elinde dergi ile gelip adres soran bir Japon sayesinde, Nisan 2009 tarihinden beri Bitcoin benim takibimde olmaya başladı.  Nakamoto’nun makalesinden haberdar olmuştum ama ne anlatmak istediğini çözmekte zorlanıyordum. İyi bir yazılımcı ve finansçı olmam gerektiğini sonradan farkettiysem de kapıma kadar elinde bavuluyla gelip kalacağı Apart Otel’in adresini soran  Japon’un elinde ki derginin kapağında Bitcoin’in logosunu görüp kahve içmeye davet ederek merakla sorularımı sormam ile birlikte Bitcoin ve onun veri ağı olan Blockchain’in aslında bir devrim olmadığını tam aksine bir Evrim olduğunu anlamakta gecikmedim. Daha sonra bu güzel insanın kendi memleketine gittikten sonra bana gönderdiği linklerle bilgi kırıntılarını okuyarak bir şeyler öğrenmeye çalıştım.

O dönemlerde kime gittiysem, kime anlattıysam bana ‘Psikolojik rahatsız’ teşhisi koydular. Yazılımcılar Bitcoin’in oyunlarda bedava verilen ‘Bonuslar’ olduğunu bilecek kadar konuya hakim idiler (!). Öte taraftan bankacı arkadaşım gidip piyango veya loto işleri ile uğraşmam gerektiğini ayrıca  tedavülde ki paralara yeterince sahip olmadığım için hayal kurduğumu söyleyerek benimle tüm bağını kesmekte gecikmedi.  Ne zamana kadar? Aralık 2017 tarihine kadar. Yanıma gelip Bitcoin veya Ethereum almak istediğini ama nasıl alıp nasıl muhafaza edeceğini bilmediğini söyledi. Onun telefonuna wallet (cüzdan) indirip ona yardım ettim. Sosyal çevremde bu tür diyalogları çok yaşadım. Hepsi daha sonra günah çıkarırcasına gelip meraklı sorularını sordular. Hepsine de yardımcı oldum. Çünkü bu coğrafya da dijital dolandırıcılık türünde çok acı tecrübeler yaşanmış ve yaşanmaya devam ediyordu. Temkinli davranmalarını saygıyla karşıladım. 9 yıl sonra da olsa geri dönüşlerini yadırgamadım. Ama çok geç kaldılar. 3-4 dolara alacakları Bitcoin’in % 1 veya 2’sini alarak Kripto Sektöre adım atmaları beni daha çok mutlu etmişti.

Uzun yıllar sonra anladım ki herkes yağmura şiir yazarken yağmuru depolayıp yağdıran, yağmurun akışını kontrol eden ve yağmuru var eden buluttan kimse bahsetmiyor. Bulut yoksa elbette ki yağmurda olmaz. Belki yağmura dokunduğumuz içindir yağmuru önemsememiz ama asıl maharet bulutta. Yani Blockchain’de.

2017 yılında Antalya’da işlenen ‘Bitcoin Gasp’ cinayeti ile birlikte nihayet yaygın ve aynı zamanda egemen medya Bitcoin ile ilgili haberler yapmaya başladı. Bu haberler ile birlikte birçok kişinin Bitcoin’den haberi oldu. Oldu olmasına ama sosyal bir sıkıntıyı da beraberinde getirdi. Çünkü medya Bitcoin’in altında ki teknolojiden hiç bahsetmedi. Halende bahsetmiyor. Bu sayede Blockchain’in mantığından anlamayan, al-sat yapan gece gündüz sadece Bitcoin değil 1500’e yakın Altcoin’i takibe alan müthiş enerjik bir kitle oluştu.

Sonra ne olduysa birde traderlar türedi. Finansal eğitmenler ortaya çıktı. Bitcoin ile ilgili Youtube video sayısında hızla artışlar yaşandı. (İlk yıllarda gerek madencilik ve gerekse Bitcoin ve Blockchain’i henüz hiç bir şey yokken sabırla anlatan çok kıymetli Youtube ve Twitter fenomenlerine buradan selam ve saygılarımı iletmeyi bir borç olarak görüyorum. Onların sayesinde çok şeyler öğrendik)

2017’de Forex piyasalarına SPK tarafından neşter vurulmasıyla sektörün binlerce çalışanı Crypto sektöre ilgi duydu. Mum grafikleri ile işin sadece al-sat boyutunu tavsiye ettiler. Bu traderlar (!) sayesinde kaportacı Remzi için asıl eziyet başladı; direnç noktası, pump-dump terimlerini öğrendi. Crypto sektörün felsefesi al-sat yapmak değildi ama bu onlara daha cazip geliyordu. Kitlelerde en çok bu grafiklere ve paylaşımlara ilgi duymaya başladılar. Çok az kimse Blockchain’e dair bilgi kırıntılarını paylaşıyordu al-sat mantığından uzak bir şekilde. Bu olanlar Türkiye’de sektörün en büyük handikaplarından biri olarak varlığına hala da hissettirmekte. İlerleyen yıllarda ‘Altcoin’ tedavi merkezlerinin açılması an meselesi. 

Evet elimde ki güncel verilere göre Türkiye’de Bitcoin başta olmak üzere Kripto Para sektörü ağırlıklı olarak AL-SAT üzerinde yoğunlaşıyor. AL-UNUT olması gereken yerde hal böyle olunca binlerce insanda travmalar meydana geldi. Yatırılan paranın ihtiyacı olacak bir para olmaması gerektiğini de henüz bilmiyorlar. Alıp satayım şuradan alıp şuraya yatırayım şu kadar kazanırım gibi davranışlar gösteriyorlar. Ama çekik gözlülerin yerel saatlerinden bile haberleri yok. Türkiye’de saat gece 1:00 ise  Seul’de saatin kaç olduğunu önemsemiyorlar. Ama acı gerçek asıl burada. Onlar sabah kalkınca pump yaptıkları coine dump yapıp dosyayı kapatıyorlar. Çok ciddi paralar kaybedildi kaybedilmeye de devam ediliyor. Sektöre giriş yapmanın bu şekilde olmadığını bilen kişiler (fenomenler gibi) bilinçli bir şekilde bilgiyi saklıyorlar. Çünkü takipçilerin takip nedenlerinin ‘kâr’ olduğunu biliyorlar. Yükselişlerden kazanç elde etmeye odaklanan bir kitleye uzun soluklu bir yol olan Blockchain’i anlatmamayı tercih ettiler. Kripto Paraların birim değerleri ile ilgili grafik v.b paylaşımlar yapan Twitter fenomenleri Blockchain’den bahsetmez. Kendi ekranlarında çizdikleri grafiklerle ahaliye heyecan verirler. Ahali de sabah kalkar yatırım yaptığı Altcoin’in web sayfasında yazıyı görür: Error 404

Türkiye’ye özgü olsa gerek Kripto Para sektörüne ‘Siyaset’ bulaştıran bile oldu. Mayıs 2017 ayının başından beri yani 24 Haziran olarak seçim tarihi belirlendikten hemen sonra Kripto Para Traderi olduklarını iddia eden bazı kişiler Twitter üzerinden seçim anketleri bile yapıyorlar. Ortadoğu insanının tipik her şeye siyaset bulaştırma alışkanlığı öyle veya böyle bir şekilde nüksediliyor.

2013-14 yıllarından sonra Türkiye’de Kripto Para hareketliliği yaşandı. İşin hem madencilik kısmında, hem ikinci el piyasası olarak adlandırdığım borsa sayısında ve hem de Altcoinlere ilgi anlamında ciddi hareketlilikler yaşandı. Google Trends’in verilerinden çıkan sonuçlar bize bunu gösteriyor zaten.

Seminerler, eğitimler, konferanslar verilmeye başlandı. Bilgi paylaşım ortamlarının olması güzel bir şey. Özellikle üniversitelerin konferans salonlarında yapılması, üniversitelerin bu ve benzer etkinliklere ev sahipliği yapmaları daha güzel ve ümit verici olarak buluyorum. Zamanım müsait oldukça şehir dışında olsam bile programım da değişiklik yapıp etkinlikleri yerinde izlemeye çalışıyorum.

Bu yazıda anlatmak istediğim ve dikkatimi çeken asıl konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Burada amacım kişiler üzerinden yorum yapmak değildir. Sektörde gerek sosyal fenomen, akademisyen, hukukçu, vergi uzmanı, öğrenci, ekonomist veya başka ünvanlara sahip çok değerli ve kıymetli insanlar var. Seminerlerde Hukuk başta olmak üzere, Vergi Uzmanlarının paylaşımları daha çok doyurucuyken Kripto Para veya Blockchain sektöründe olduklarını bildiğim kişilerin paylaşımları hiçte doyurucu değil. Standart tablolar ve textler paylaşılıyor. Şunu da belirtmekte fayda görüyorum; Bu işi ilk defa duyan ve yeni yeni ilgi duymaya başlayan insanlar için elbette ki her bilgi yenidir. Ama  özellikle gençlerin rağbet gösterdikleri etkinliklerde Blockchain ile insana ve yaşama nasıl dokunacaklarına dair yol haritaları paylaşılmalı.  Ben bu yazımda konferans, seminer gibi etkinliklerde işi bilenlerin bilgi paylaşımlarında neden cimri davrandıklarına değinmek istiyorum.

Birçok etkinliğe bende gerek konuşmacı ve gerekse dinleyici olarak katılıyorum. Ama nedense konuşmacı veya dinleyici olmam fark etmeden öğleden sonra ki oturumların son saatine kadar dayanamıyorum. Çareyi orayı terk etmekte buluyorum. Çünkü anlatılanlar hep aynı oluyor. Kimse işin felsefesine değinmiyor, Blockchain’in yıkıcı etkilerinden bahsetmiyor. Kendilerine ait standart slaytları ekrana verip verip aynı konular bozuk plak gibi tekrar ediyorlar. Kimisi ‘Çek/Senet’ sistemi ile Blockchain sistemi arasında ki benzerlik örneği verirken bir diğeri de ‘İşango Kemiği’nden başka bir şey paylaşmadıklarına şahit oldum. Hemen hemen hiçbir etkinliği kaçırmamaya çalışanların gözünden bu tespitlerin kaçmış olabileceğini düşünmüyorum.

Arkadaşlar, Nakamoto’yu bildik o kadar çok bildik ki ilerde Nakamoto aslında Kore savaşına giden dedemin torunu diye bilecek uçuk tiplerde çıkacak. O derece bilgi sahibi olduk ki bankalara gidip Bitcoin hesabı açmak isteyenlerin varlığına da şahit olduk. Blockchain’in madencilerin hash gücüyle var olan bir veri ağı olduğunu da biliyoruz. Bitcoin hapşırdığı zaman diğer coinlerin zatürre olduklarını da biliyoruz, o ülkede yasak bu ülkede serbest şu ülke de kısmen serbest, caizdir/değildir, SPK raporu, Blockchain’in çeşitleri, halka açık olanı, private key olanı kısmen açık olan falan hepsini duyduk işittik. Kullandığımız çeklerin aslında ilk yerli Blockchain olduğunu falan hepsini öğrendik.

Ama artık kitlelere bir şeyler vermelisiniz. Blockchain nedir ne değildir den ziyade Blockchain’e nasıl girilir, Blockchain projesi nasıl oluşturulur. Hangi web hizmetinden istifade edebiliriz? Teknik yol ve yöntem şöyle olur, şöyle olmalı, şu siteye üye olun, demolar yapın, şu yazılım dilini tercih etmeniz şu proje için iyidir, şu proje için iyi değildir, bu projeye en uygun coin şudur, Blockchain ile kullandığımız hosting arasında ki fark şudur, şu madencinin veri hizmeti iyi şu kötü asla tavsiye etmem gibi “Blockchain’e Giriş” niteliğinde sunumlar bilen konuşmacılar tarafından neden yapılmıyor?

Yazılımcı olduğunu ve Blockchain tabanlı projeler geliştirdiğini bildiğim fikirlerini önemsediğim bir insanın sürekli aynı ekranı izleyicilerin karşısına getirmesi ve buzdağının görünen kısmını izleyicilere ısrarla göstermesini bilgi paylaşmama ve cimrilik olarak görüyorum. Gençlerin buzdağının altına ihtiyacı var. Orada neler oluyor? İnsana dokunan girişimlerin temelinde buzdağının altında ki şeyler olduğunu biliyoruz. Orada ki kilometre taşlarını, tehditler, riskler neden anlatılmıyor? Buzdağının görünen kısmının aslında bir şey olmadığını tüm olayın buzdağının altından ibaret olduğunu neden paylaşmıyoruz? Neden WhatsApp’ın olduğu bir zaman diliminde ısrarla mIRC anlatılıyor?

Hal böyle olunca kitleler şehir efsanelerini daha çok önemsiyorlar. İşin mantığını önemsemiyorlar. İşin eğlence ve hızlıca para kazanma kısmı daha çok ilgilerini çekiyor ve Dünya Kripto Para Ekosisteminde varlığımızı hissettiremiyoruz. Tıpkı 90’lı yıllarda ki gibi. O yıllarda mIRC ile sohbetler edip o oda senin bu oda benim diye chat yapmakla meşguldük. Ama kimse bize domain nasıl alınır, web sitesi nasıl oluşturulur, hosting nedir diye yardımcı olmuyordu. O yıllarda domainin nasıl alındığını bilenler güzel işler çıkardılar. Anlatılması gereken bilgiler ve bu bilgilere ait teknikler maalesef paylaşılmıyor. Şu da bir gerçektir ki domainin nasıl alındığını bilmeyenler 20 yıl sonra web sitesi nasıl oluşturulur bilgisine ancak ulaşabildiler. Buda şu demek; 20 yıl önce domainin nasıl alındığını bilenlere ‘Tüketici’ daha doğrusu o domainlere ait sitelere ‘Veri Girişi’ katkısı sunan ‘Bayt’ cinsinde tüketiciler olduk. Linkedin, Facebook, Youtube ve Twitter’a ücretsiz veri girişi hizmeti veriyoruz her dakika ve her gün.  Biz veri girişi yaptıkça rank oranları artıyor ve giderek daha da popülerleşiyorlar. Öyle bir senaryo oluşturulmuş ki bundan başka çaremizde yok. Bir dostumuz sitemi güncelleyebilir misin diye ricada bulunsa 50 dereden su getiririz ama hiç kimse bize bir şey söylemeden popüler sosyal medya sitelerinin gönüllü bir şekilde güncellediğimizin bile farkında değiliz. 

Bankalara gidip Bitcoin hesabı açmak isteyenler bile var. Bu insanların varlığını Türkiye’de Kripto Para & Blockchain sektörünün geleceği için asıl tehdit olarak görüyorum. Bilgisizlik had safhada. Dikkatler Blockchain’in yıkıcı etkilerine çekilmeli, internetin bir devrim olduğunu Blockchain’in ise bir evrim olduğu anlatılmalı. Blockchain ile projeler nasıl yapılır gibi teknik slaytlar paylaşılmalı.

Gerek işin sosyolojisini, felsefesini ve gerekse tekniğini, yolunu yordamını anlatanlar o sahneye çıkıp cömertçe bilgilerini paylaşmalı artık. Yoksa Nakamoto bir Japon ismi olduğu halde “Nakamoto, dedemin Kore’de ki torunudur” diyenlere inanan bir kitle olmaktan öteye gidemeyeceğiz.

Ekovizyon Dergi/ekovizyon.com.tr

Facebook Comments

POST A COMMENT.