Ashab-ı Keyf Hasuni’de 300 yıl nasıl uyudu?

Roma Valisi Steffanos Oranes onlara çok kızgındı. Tüm imparatorluğun inandığı tanrıya inanmayan bu insanların varlığı ve iddia ettikleri şey Konstantine’yi çoktan rahatsız etmişti. Roma’nın Doğu sınırını koruyan ve bir garnizon kenti olan bu şehirde dönüp dolaşan dedikodular hiçte kabul edilecek cinsten değildi. Bu insanlara dokunamayan Vali Steffanos çaresizdi. Bu insanların 6’sı zengin ve toprak sahibiydi. Sadece biri fakir idi. Hiç bir şekil de onlara dokunamıyordu kudretli vali. Oturduğu koltuğun hakkını veren vali iş yedi asiye gelince eli ayağı dolanıyordu.

Bu yedi şahıs ise her fırsatta inançlarını çarşı pazarda insanlara anlatma gayretinde idiler. Baskılara boyun eğmeden varlığına inandıkları ilahı insanlara anlatıp tüm imparatorluğun inandığı ilahı red ediyorlardı.Dizginlenemiyorlardı, asiydiler ve baskılara boyun eğmeyecek kadar inançlıydılar. Vali Steffanos krallıktan ve şehrin ileri gelenlerinden aldığı yetkiyle baskılarını arttırmaya karar verdi. Bu yedi kişi hakkında korkunç bir planı vardı. Öyle ki, planı duyan yedi insan çareyi peşlerine veren askerlerden kaçmakta buldular. Bulundukları yerde kılıçtan geçirileceklerdi. Arkalarında kendilerini bekleyen ölümden kaçarak kenti terk ettiler.

Kentin doğu yakasında bulunan Hassuni mağaralarının birine köpekleri Kıtmir ile birlikte saklandılar. Bu yedi kişinin saklandıkları mağaranın ağzı daha önce kapalı değildi. Ama her nasıl olmuşsa mağaranın ağzı taşlarla kapanmıştı. Romalı askerler tüm aramalarına rağmen bulamadılar onları. Ağzı anlam veremedikleri bir şekilde iri yarı taşlarla kapanan mağarada olduklarının hiç şüphesini bile etmediler.

Rivayet olunur ki, bu yedi inançlı insan ve köpekleri Kıtmir, derin bir uykuya daldılar o gün. Uykudan ilk uyanan Kıtmir yedi kişiden birini ayağını yalamaya başladı. Uyandırmak istiyordu onları. Uyanan bu kişi diğerlerini de uyandırdı. Çok acıkmışlardı. Anlam veremedikleri bir şekilde acıkmışlardı. İçlerinden birisini seçip kaçtıkları kente göndermeye karar verdiler. Bulabildiği ilk fırından ekmek almak üzere bu kişi yola koyuldu.

Kent terk ettiği kente benzemiyordu. Her şey çok değişmişti. Anlam veremiyordu. Fırıncıya ekmeklerin ücretini ödemek üzere cebinde ki madeni parayı uzattı. Parayı gören fırıncı bu paranın artık geçmediğini ve tedavülden kalktığını söyledi. Ekmek alan kişi bunun imkansız olduğunu ve bu paranın geçtiğini söyledi. Aralarında ki tartışma gittikçe büyüdü. Karşısında ki kişinin bir deli olduğuna inanmak istiyordu fırıncı ama bu kişi bir deliye hiçte benzemiyordu? Bu paranın 300 yıl önce bu kentte kullanıldığını ve imparatorluğa ait olduğunu ama geçersiz bir para olduğunu ekmek almaya gelen kişiye fırıncı ısrarla anlatı.

Ekmek almaya gelen kişinin sorduğu sorudan aldığı yanıt her şeyi açıklamaya yetmişti. Fırıncıya güvenen bu kişi başlarından geçeni anlattı. Vali’nin adını sordu ama Steffanos cevabını alamadı? Kralın adını sordu yine de doğru cevabı alamadı. Fırıncıya Vali’nin zulmünden kaçan yedi kişiden biri olduğunu ve ekmek götüremezse arkadaşlarının açlıktan öleceğini anlatmaya çalıştı.

Fırıncı hayretlerini gizleyemedi. Böyle bir olayı masal şeklinde duymuştu. Ve bunun yani masalda bahse konu olan bu kişilerin hala yaşadıklarına inanmadı? Ekmek almaya gelen şahsa inanmak istiyordu ama aradan 300 yıl geçmiş olmasına rağmen nasıl olurda hala yaşıyorlardı? Fırıncı kendisini mağaraya altı arkadaşının yanına götürmesini istedi. Fırıncı ve bu kişi beraber Hasuni mağaralarına vardılar. Fırıncı gözlerine inanamadı. Mağarada altı kişi ve bir köpek vardı. Her şey duyduğu masalda ki gibiydi. Evet bunlar 300 yıl önce bu kentte vali olan Steffanos’tan kaçan yedi kişi idiler. Bu yedi kişiden bir daha hiç haber alınamamıştı. Evet bunlar vali’nin zulmünden kaçan kişilerdi.

Fırıncı aradan 300 yıl geçtiğini, zulmünden kaçtıkları Roma Valisinin artık yaşamadığını ve kendilerini anlatan bir masalın olduğunu, kentte kendilerini bekleyen bir tehlikenin olmadığını ve yaşamalarının bir mucize olduğunu anlattı.

Yedi kişi şehre indiler. Hasuni mağarasında aşağı sallandılar. Martyropolis denilen yani kente yani Silvan vardıklarında gözlerine inanamadılar. Kralın heykelini göremediler? Hiç bir şey bu kenti terk ettiklerinde peşlerinde bıraktıkları şeylere benzemiyordu. Ne evler ve nede insanlar. Olup biteni duyan kent sakinleri bu yedi kişiye ‘Yedi Uyuyanlar’ dediler. Her şeyin bir mucizeden ibaret olduğuna inanmakta geç kalmadılar.

*Ashab-ı Keyf hakkında Ortadoğu’da bilimsel dayanağı olmayan bir çok hikaye mevcuttur. Yukarıda ki yazı hiç bir bilimsel ve akademik dayanağı olmayan hikayelerden biri olup tamamen hayal ürünüdür.

1995 – Adnan Ateş / Silvan

Facebook Comments

POST A COMMENT.